i
lk duyduğum akşam önce ne olduğunu anlayamadım bu sesin, nerden ve bir böcekten mi yoksa bir kuş sürüsünden mi geldiğini idrak edemedim. elim "google"a gitti ama ne deyip aratacağımı bilemedim, tanımlayabileceğim bir şekil, aşina olduğum bir ses yoktu ortada. olsaydı bile nasıl anlatırdım ki? bir kahkahayı veya bir hıçkırık sesini nasıl tanımlar kelimelerle insan, hayatında hiç kahkaha veya hıçkırık sesi duymamış bir başka insana? (bu, cahil biriyle, ne bileyim, tolstoy konuşmak gibi mesela.)
internetten aratamadığım ve öğrenemeyeceğim bir bilginin var olduğu fikri beni o kadar rahatsız etti ki, eski usule başvurdum: bir büyüğe danışmak. birkaç yönlendirici soru ve cümleyle öğrendimki 17. kata gelen ses kurbağa sesiymiş. hayat gerçekten ne garip! eskiden annanemlere köye gittiğimizde su başında oynarken siğil yapar diye bucak bucak kaçtığım, siyah tombul yavrularının acımadan yollarını kestiğim kurbağalar, fantastik ve artık kaybolmaya yüz tutmuş bir şehir efsanesi gibi şehrin göbeğinde buldu beni. ve ne olduğunu bilmediğini itiraf edecek kadar yürekli birini bile rencide edebilecek bir cehaletle ben bir kurbağayı tanıyamadım. kurbağa yahu! yeşil, veya cinsine göre başka renklerde, hani öpünce prense dönüşen, zıplayan, yapışkanlı diliyle böcek avlayan, görenlerin kaygan ve nemli derisiyle midesini kaldıran, pörtlek gözlü yaratık hani? merak ediyorum da kaç kişi benim düştüğüm cehalete düşmezdi, bir kurbağayı sesinden tanıyabilirdi görmeden?
bugün kurbağayı tanıyamadım, peki ya yarın? bir martıyı bir güvercinden mi ayırt edemeyeceğim? veya bir karabatağı bir ördekten? ne bileyim insanı insandan mı seçemeyeceğim?
insan kusurlarını gözden geçirirken böyle bir ayrıntıya takılmaz. ama çok önemli değil mi bu ya? yalnız ve yalnız bana mı acayip geliyor..? sanırım bu daha da enteresan, eğerki yalnızca ben takıyorsam bunu kafama..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder