Sayfalar

18 Haziran 2012 Pazartesi

vapurlar falan


hayat ne tuhaf! ucuz bir filmin repliği gibi ama öyle gerçekten de (sanırım filmlerde ve karikatürlerde bu yüzden bu kadar popüler bu tespit, genellenebilecek ve kimsenin itiraz etmeyeceğinden emin olunabilecek bir çıkarım).

eskiden, ben küçükken yani daha eskisi değil, bakkala gitmek diye bi şey vardı, ekmek alınırdı (süt ve yoğurdun alındığı nadirdi, sabahları kapıya getirirlerdi birkaç çakal inek-koyun sahibi), gazete alınırdı (ki bütün bakkallarda olmazdı gazete, olduğu yerde mutlaka bir bayırın tepesi, kestirmesi olmayan bir sokağın sonu falan olurdu), gitmişken cips, çikolata, sulugöz de aınırdı tabi. marketleri ve "küçük esnaf"ın kepenk kapattığı geyiğini es geçerek, bir ileri seviyesinden şikayet etmek istiyorum. durup dururken aklıma gelmedi ama tabiki bu. sosyal tesisli, şehrin göbeğinde ama şehirden izole "yüksek" güvenlikli bir sitede marketi ziyaretim esnasında yolda düşündüm. yol diyorum ama tuhaf bir yol. önce otoparka inmek, ordan havuzun altındaki bir acil çıkış yolundan yürümek gerekiyor, sonra başka bir asansörle markete çıkılıyor.



tuhaf olansa bunun beni müthiş rahatsız etmesi. çoğu insan bunu hayatın kolaylaşması görebilir ki ben de kesinlikle katılıyorum buna. apartmandan çıkıp saçma sapan yürüyebilirdim de ama yalnızca iki dakikamı alan kasvetli yolu seçtim. resmen korku filmi gibiydi. hiç abartmıyorum dönüp dönüp arkamı kontrol ettim, makine odalarından maskeli bir manyağın çıkıp ağzımı kapatıp beni karanlık bir bodruma sürükleyebileceğini düşündüm veya otoparkta park etmiş bir minibüsün birdenbire kapılarının açılacağını ve beni kaçırabileceğini.
ayrıntılarla insanları boğmaktan kendimi alamıyorum. böyle şeyler düşündüğüm zamanlarda kendimi özgür değil de esir bir kuş gibi hissediyorum. saçma sapan paranoyalar içinde, düşünmek gereken onca önemli şey varken kimseye faydası olmayan şeylere kafa yormak karakterimin bir parçası oldu sanırım.

şimdi de ben bunu niçin anlatıyorum diye düşünüyorum. bir şeyin ucundan tutmak lazım gelir artık. kendi günlüğüme yazmazdım bunu örneğin, birkaç hafta sonra okuduğumda önemi kalmayacak bir şey çünkü bu. ayrıca kendimden bahsetmediğim bir yazıyı hayal dahi edemiyorum:)

bu aralar bir sosyal tespit hastalığına tutuldum. hani bazı paylaşımlar var ya, rakı içen kadın şöyledir ama şarap içen kadın cık cık cık o başka türlü böyledir veya kışın havuza giden insan yazın üç ayını denizde geçiren insanla aynıdır gibi. gerçi bunlar sosyal tespit mi ona da bakmak lazım; tespit oldukları kesin, içinde insan da olduğu için sosyaldirler de denebilir, ama gene de sosyal tespit kavramının tam olarak bu demek olduğunu sanmıyorum, internette ufak bir araştırmaya bakar doğrusunu öğrenmek gerçi de, daha anlamsız işler varken onunla oyalanmak istemiyorum.

konudan konuya atlıyorum ama aklıma bir şey daha geldi. bir blog yazmanın hoş taraflarından biri de gramer ve yazım kuralları bakımından ekstra bilgi almak olabilir. örneğin "saçma sapan" ikilemesi yıllardır yazdığım gibi birleşik değil ayrı imiş, çok şükür ki buna da kafa yormaya gerek yok, kırmızı altı çizili kelimelere dikkat etmek yeterli. ve işte burdan tekrar bağlayabilirim konuyu: hayat gerçekten çok tuhaf. bir gün geçmiyor ki insan yeni bir şey öğrenmesin.

komik olan şu ki, ironi yaptığım zamanlar mimiklerimi kullanamadığım için kastettiğim gerçek mananın anlaşılamamasından korkuyorum. bunu okuyan biri, tam bir aptal olduğumu düşünebilir ve kendisi için de bir tespitim var: gerçekten çok güzel yakaladı beni; ama klişeler iyidir, hem komiktirler hem de faydalıdırlar çünkü. üstelik klişelerin klişe olmalarının bir sebebi vardır. beni yakalayan kişi benimle aynı önyargılı felsefeyi kullanıyor ayrıca. şöyleki, yeni bir kitap çıktığında ve popüler olduğuna (saçmalıklarla dolu bir kişisel gelişim kitabı olsun bu örneğin), asla almayacak olsam da, kitapçıda ilk sayfasına bir bakarım arkasını okuyup memnun kalmayınca. atıyorum, benim bu yazım gibi bir başlangıcı vardır, bu durumda hareketlerim şu seyri izler: gez devirmece, alaylı bir gülümseme, kitabı özenle yerine koyup "hayatta neler var" baş sallamasıyla uzaklaşmak. şahsen böyle saçmalıklar anlatan bir şeyi (şey diyorum, kitap demek hakaret sayılabileceği için) okumak istemem. peki niçin kendim aynısını yapıyorum? çünkü biz, benim gibi insanlar, hatta hepimiz, kendimiz herhangi saçma bir şeyi yapma hakkını kendimizde bulurken, bir başkasının bunu yapmasından rahatsız oluruz. benci, ben merkezci ve bencil doğa.

benim içinse endişelenmek gereksiz. zamanla alışır ve başarılı olurum, önce tökezlesem de sonuç hep iyidir. çünkü ben denemeye, yanılmaya ve deneme-yanılmayla başarıya inanıyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder