insan kendine neden birmingham'a gideyim ki diye bir sormalı. şehri kötülemek istemiyorum ama müthiş sıkıcı bir yer olduğunu en baştan söylemeliyim.
insan londra'yı görür görmez seviyor, birmingham'daysa insanın içi bir yanlış yapmış hisiyle doluyor.
birmingham, alışverişi seven bünyeler için güzel bir şehir. bullring de en güzel alternatif. şehrin göbeğinde, istasyonla bağlantılı devasa bir alışveriş merkezi burası. yanında yöresinde minik minik outlet'ler, yakın caddelerde binbir çeşit mağazalar.. örneğin la senza'dan 1 pound'a iç çamaşırları almak mümkün. devasa kitapçılarıyla da kitapseverler için çok çeşitli imkanlar sunuyor.
genel olarak birmingham alışveriş merkezleri, outletleri, bbc binası, kanal boyu hariç hiçbir numarası olmayan bir şehir. boğuk, kalabalık, bir acayip. şehir fazlaca büyük olmadığı için metro veya otobüs kullanmaya gerek yok. her yere yürüyerek gitmek mümkün.
 |
livery street |
ben livery street'te hatters backpack birmingham hostel diye, başka şehirlerde de (liverpool ve manchester) bulunan bir hostelde kaldım. hatters, haritada çok merkezi bir konumda fakat gerçekte şehrin göbeğinde olmasına rağmen, ıssızlığın ortasında, bir yanda köprü altları bir diğer yanda atölyeler, bomboş bir caddenin yukarısında. caddeden iner inmez, ki hava biraz karardıktan sonra cesaret edebilirseniz, bir anda kalabalığın, karmaşanın içinde buluyorsunuz kendinizi. yani diyelimki tepebaşında bir ara sokakta kalıyorsunuz.
 |
hatters backpack birmingham hostel |
hostel müthiş olmasına rağmen (temiz, ensuite odaları geniş ve aydınlık, full-time açık mutfakta çay, kahve bulunuyor, buzdolabı, mikrodalga fırınlar, bardaklar, çatallar, su, sıcak su kullanılabiliyor, ortak alanı çok geniş, televizyon, video, bilgisayar kullanılabiliyor, interneti hızlı, çalışanları ilgili ve güler yüzlü, çiçekli çok güzel bir arka bahçesi var) yeri beni öyle rahatsız etti ki, birmingham akşamlarından, publarından bahsedemiycem bu yüzden, çünkü belli bir saatten sonra dışarı çıkmaya cesaret edemedim.

ilk günüm, hostelimi aramakla geçti, saatte geç olunca dışarı çıkmadım. ertesi gün, erken kalkıp erken yol alma felsefeme uymak istedim ama o gün uyanmak için bir sebep bulamadım, yine de erken sayılabilecek bir vakitte hazırlanıp yollara düştüm. haritaya bir kez bakmak yeterli, fazla karışık bir şehir değil, zaten devasa tabelalar bizi sürekli alışveriş merkezlerine yönlendiriyor.
 |
bullring |
kadıköy'deki boğanın kardeşi bullring'de bizi karşılıyor. hemen aşağısında görkemli bir katedralin cephesini görüyoruz. buraya inen yol üzerindeki güzel kafelerde dinlenmek, porselen demlikte bir çay içmek çok keyifli.
aynı yoldan devam edersek, katedralin sırasında kafelerin ve restoranların devam ettiğini görüyoruz, jamie oliver'ı tanıyanlar için jamie's italian'da hemen burada.
biraz daha ilerleyince bir pazar karşılıyor bizi. meyve sebzenin yanında ıvır zıvır eşyalar da iyi fiyatlara satılıyor bu pazarda. daha ilerisinde ise digbeth coach station var ki benim de pazarı görmem bu vesileyle oldu zaten.
 |
the mailbox |
birmingham'da benim fikrimce es geçilmemesi gereken bir yer daha var ki burası da bbc'nin bulunduğu mailbox isimli alışveriş merkezi. burası bbc'ye ev sahipliği yapmasının dışında tasarım ve pahalı markaların mağazalarıyla seçkin ve güzel bir yer.
bbc'nin girişinde bir kafe ve bir tardis karşılıyor bizi, arkasında da minik bir bbc shop. üst kattaki dalek'i görmeden ve onunla fotoğraf çektirmeden buradan çıkmayın.

bbcshopta aradığım şeyleri bulamadım, orada çalışan müthiş kibar (ve ilgili ve yakışıklı ve ingiliz:)) çocukla ettiğim muhabbetten sonra bana "comic" diye bir çizgi roman ve karakter ürünleri satan bir yerden bahsetti. burası mailbox'ın sol tarafındaki caddenin hemen aşağısında diğer büyük caddeyle kesiştiği yerde sol tarafta kalıyor (aynı zamanda bullring'in de arka tarafı oluyor). comic, insanın süper kahramanıyla ilgili her şeyi bulabileceği müthiş bir yer. ben tercihimi doctor who'dan yana kullanarak, bir uçan tardis ve sonic screwdriverımı alarak, daha başka yapçak bir şey kalmadı diye düşünerek yemek yemeye ve çay içmeye bullring'e devam ettim.
 |
canal at brindley place |

birmingham'da yapılacak bir diğer şey kanal boyu gezmek. sakin bir gün
için en ideal yer: brindleyplace. yine bullring'e ve new street'e yakın (arka tarafında) olduğu için bulmakta zorluk çekmeyeceksiniz. kanal boyu güzel kafe ve restoranlarla insanın huzuru bulabildiği nadir yerlerden biri olduğunu da söylemeden geçemiycem.
birmingham'da yapılacak şeylerin ne kadar sınırlı olduğundan yeterince bahsettiğim için gelelim yakınında ne var.
stratford upon avon diye bir yer duyduysanız, anlıyorum ki siz bir shakespeare seversiniz. çünkü burası shakespeare'in doğum yeri.
 |
stranford upon avon |
minik bir ortaçağ kasabası. birmingham'ın hemen dibi desem yanlış olmaz. ben gitmediğim için pişmanım ama siz artık yakın olduğunu bildiğiniz için birmingham'da bir hostelde kalıp günübirlik bu kasabaya gideceksiniz. coach station'dan bir bilet alıp 1 saati bulmadan kendinizi bu şirin kasabada bulacaksınız. kaçırırsanız üzülürsünüz benden söylemesi.

kırmızı kiremitli kuzey evleri, geniş caddeleri ve devasa alışveriş merkezleriyle birmingham bir daha gitmeyi düşünmediğim ama gitmesem içimde kalacağını çok iyi bildiğim bir şehir olarak hatıramda kaldı.
ve ben, hızla liverpool'a uzaklaştım..
Merhaba, 3 senedir Ingilterede yasiyorum ve Birmingham'a hic gitmedim. (Stratford Upon Avon'a daha geldigim ilk yil gunubirlik gitmistim) Nisan 2015@te 2 gun bank holiday var. Haftasonuyla birlesiyor ve 4 gun tatil imkani veriyor. Bari Birmingham'a gideyim dedim, biraz ne yapilir diye arastirinca sizin yazinizi gordum. Sanirim vazgececegim :)) Sevgiler, selamlar. Rana
YanıtlaSilmerhaba,
YanıtlaSilbelki siz severdiniz, bir şans verseydiniz keşke :)
sevgiler.