Sayfalar

7 Ekim 2013 Pazartesi

prag, prague, praha

her köşeden sivri kuleler tehditkar biçimde yükseliyor, heykeller eski ve aşınmış yollara düşen karanlık gölgelerin tek hakimi, nehir delicesine bir hızla önüne düşen ne varsa sürükleyip götürüyor, gözünüze bir an neşeli görünen bir şey bir diğer an içinizi sıkıyor; şehir akıyor, değişiyor ama bir yandan da tamamen aynı kalıyor. ve işte bu hal beni hayran bırakıyor.

prag belki rakipsiz bir şehir değil, belki muhteşem bir şehir bile değil ama kesin olan bir şey var ki insanı çarpıyor. aniden gelen bir tokat gibi hazırlıksız yakalıyor insanı, tepkiler birbirine karışıyor, insanın aklı allak bullak oluyor. önce "hayran mı olsam burun mu kıvırsam" diye düşünüyorsunuz, "bunun gibi başka şehirler de görmüştüm" diyorsunuz kendinize "yoksa görmemiş miydim?". bu şehir hem tüm diğer şehirler gibi hem de benzersiz. hem çok güzel hem çok eksik. bir an şaşırtıcı sonraki ansa.. tanıdık.

bu şehrin verdiği ilk his: deja-vu. daha önce buradaydınız, burada gibiydiniz, burada değil miydiniz?

insanın içinde yaşattığı o uzak diyar, işte, belki de prag'tır, bilemiyorum :)

neden bilmiyorum ama bu güzel şehirde yapmayı sona saklamak istediğim şeyler var: örneğin charles köprüsü'nü ve astronomik saati hemen görmek istemiyorum. madem bu şehrin en önemli iki sembolü, öyleyse özel bir an yakamalıyım onlar için diye düşünüyorum sanırım. ve itiraf ediyorum her şehir için böyle bir totem yapıyorum içten içe.

günüm neruda caddesinden kaleye tırmanmakla başlıyor. kaleye gitmek için başka birkaç yol daha var ama ben en uygununu böyle görüyorum. (özellikle eski şehir merkezinden gelenler metro veya tramvay kullandıkları için malostranska tarafından giriş yapıyorlar, hangisi kolay gelirse.) kaleden ne bekliyorum veya orada ne bulucam bilemiyorum. kaleler konusunda beklentilerim hiçbir zaman yüksek değil :)

neruda caddesinin sonundaki merdivenlerden schwarzenberg sarayı'nın desen desen duvarları eşliğinde yukarı çıkıyorum: sol yanda yol hradcany bölgesi boyu uzayıp gidiyor, sağ yanda ise kalenin büyük demir kapıları, iki yanda iki gardiyanıyla kollarını açmış bekliyor.
allahım ne kalabalık! böylesine bir kalabalığı en son vatikan'da saatler süren devasa giriş sırasında görmüş olabilirim.
merdivenlerden çıkınca hemen önümde küçük çaplı bir meydan var, meydanda bir lamba: kadın ve çocuk heykellerinin üzerinde yükselen çok-kollu devasa bir sokak lambası. bir şehri sevmek için tek bir sebep bile yeter..
kalenin önündeki manzara tüm prag'ı ayaklar altına almış, güneşin altında tatlı tatlı sıcaklık yayıyor.
giriş avlusunun sol yanından biletimi almaya gidiyorum. kale içinde ziyaret edilebilecek 10 adet yer bulunuyor. en görülmeye değer (sayılabilecek) 4 yeri: gotiklikte son nokta st vitus katedralini, dikkate değer güzel bir sadelikteki old royal palace'ı, minik ama samimi st george basilikası ve parasını en çok hak eden golden lane'i, gezmenizi sağlayan short visit bileti 250 kron (yaklaşık 10 euro). ha yok ben ne var ne yok gezicem diyorsanız long visit bileti 350 kroncuk.

"altın olan her şey parlamaz" diye bir söz vardır, st vitus katedralini gezerken sizden ricam bunu hatırlayınız.
bütün turistler altın kaplama kapılara, görkemli mermer büstlere bakarken, o güzelim kapı oymalarını, o güzelim restore edilmemiş tarih kokan duvar işlemelerini, sade kral mezarlarını, mühürlü metal kapılı mahzen girişlerini öyle bir görmezden geliyordu ki aklımı kaçıracaktım.
kararmış korkunç heykelleri, sivri kuleleri, bıçak gibi keskin duvarlarıyla st vitus kabul
etmeliyim ki dışarıdan müthiş görünüyor; ama içinde restorasyonun, yenilemenin, sahteciliğin bini bin para, banklarına oturup da bir soluklanmaya bile izin yok.
old royal palace ise büyüleyici desenlerle süslenmiş bir tavana, kalenin dışından para vermeden de görülebilen
teras manzarasına, uzuuun kabul salonuna rağmen dört duvar, eh sıradan da bir yer.
minik ve biraz da soğuk st george bazilikasında da daha önce görmediğiniz bir şey yok sizi temin ederim.

amaa laf eğer ki golden lane'e geldiyse işte prag kalesi benim kalbimi işte bununla kazandı. golden lane'in tarihçesi nedir bilmiyorum, bildiğim tek şey çok güzel restore edilmiş ve değerlendirilmiş olduğudur. sokağa girdikten sonra sola girerek dolaşmaya başlarsanız beni daha iyi anlayacaksınız. minik minik evler arnavut kaldırımlı sokak boyunca rengarenk uzayıp gidiyor. minik evler dediysem gerçekten de minikler! bu evlerin girişleri belki 1 metreden biraz fazla. bazısının içinde daha önce orada yaşayanlara ithafen korunmuş eşyalar, yataklar, mutfak malzemeleri vs. duruyor, bazısı ise hediyelik eşya dükkanı olarak değerlendirilmiş.
üst katlarda ise sokak boyunca ilerleyen bir koridor boyunca asker zırhları ve silahları sergileniyor. her boy,
her şekil ve her çeşitteki zırhların sergilenme şeklinden çok etkilendim (ki beni memnun etmek pek de öyle kolay değildir :), ayrıca üst katlara doğru devam edilirse çeşitli işkence odalarına, silah sergilerine de ulaşmak mümkün. tekrar aşağı indiğinizde yolun sonunda, çıkış kapısında eski bir film odası göreceksiniz. ufak çaplı bir müze olan bu evde her daim sessiz filmler yayınlanıyor.
ve bununla beraber golden lane, hem taraflı hem tarafsız olarak prag kalesinde kalbimi kazanan, parasını hak eden tek yer olarak hafızama kazınıyor.
golden lane'in çıkış kapısından çıktığınızda sol yandaki mahzen merdivenlerinden aşağı inmeyi unutmayın.
burası eskiden işkence odası olarak kullanılıyormuş, orijinal işkence aletleri kullanıma hazır halde sergileniyor burada, insanın tüylerini de ürpertmiyor değil üstelik :)

çıkış kapısının önündeki manzara kalenin güzel ama biraz depresif havasından sonra efkar dağıtmanıza bakın nasıl da yardım edecek :)

kaleyi gezmek bütün bölümlerine girip çıkmasanız bile yaklaşık 4 veya 5 saat alıyor. kale içinde birkaç kafe ve büfe var, bir sandviç ve içecek size yaklaşık 150 krona mal olabilir, dışarıya göre biraz daha pahalılar tabi.

kaleyle ilgili son bir şey daha. gecenin ilerleyen saatlerine kadar açık, akşam gün batarken veya karanlıkta gelip ışıklandırmanın altında buraları bir kez daha görün, gözünüze başka gelecek. sadece o kadar söylüyorum. spoiler olmasın diye de resmini koymiyceğim :)

okuyanların şikayeti üzerine daha fazla uzatmadan bitiriyorum, şimdilik bu kadar ama devamı gelecek :)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder