yeşil ormanlar içinde rengarenk masal sarayları, yüksek kuleli şatolar, kıvrıla kıvrıla ormanın derinliklerine giden taş patikalar, beyaz kubbeli kiliseler, gökkuşağı renginde çinili evler.
merak ediyorum; arap prensesleri burada mı yaşamış? kırmızı başlıklı kız kurtla şu patikada mı karşılaşmış? robin hood'un şölen sofraları şu ormanda mı kurulmuş?
lizbon'dan 45 dakika uzakta bir masal şehri. hiç beklemiyorken gerçek, istasyonda ormandan esen ferah ve keskin rüzgarla yüzüme çarpıyor. temiz hava ciğerlerimi zorluyor.

lizbon rossio station'dan 4,5 euro'luk banliyö treni dış mahallelerden geçerek, engebeli minik tepelerin ardından sintra istasyonuna ulaşıyor. minik istasyon şehir merkezinin biraz dışında. görülecek yerlerse dağların ormanların içinde. gitmek için 734 nolu turist otobüsünü kullanmaktan başka çare yok, olmaz illa yüriycem diyorsanız en iyi yürüyüş ayakkabılarınızı giyin ve 3 saatlik dağ yürüyüşüne hazırlanın. olcak gibi değil dimi :) 734 nolu otobüs, resimdeki güzergahı izleyerek 5 euro karşılığında turistik duraklarda sınırsız inip binme hakkı sağlıyor.
istasyon-şehir merkezi sonrası ilk turistik durak mouros kalesi. kendime düştüğüm not: artık nasıl müze gezmeyi bıraktıysam kale gezmeyi de bırakmam lazım.

kafamda psychedelic bir şarkı, surların tepesindeyim, kamera yaklaşıp uzaklaşırken başım dönüyor :))
mouros kalesine girmeden önce bilet satış noktasına uğramak gerekiyor. kaleyi, pena sarayı'nı ve pena parklarını kapsayan kombine bilet 14 euro. halihazırda bilet pahalı, ama tek tek almak çok daha pahalıya geliyor tabii.

mouros kalesine çıkış surların gölgesinde ormanın içindeki taş patikadan yaklaşık 20 dakika sürüyor (çok manzara delisi değilseniz bu yürüyüş kalenin içine girmeden, kapısından dönmenize yetecek kadar sizi memnun edecektir). serin orman, kocaman ağaçlar, yemyeşil tertemiz hava.. kale dağın tepesinde bir yandan sintra'ya, ötesinde okyanusa, bir diğer yandan cascais şehrine, öte yandan da pena sarayı'na bakıyor. eskiden müslümanların elindeymiş tabiki. arapça yazılı yeşil bayrak surlarda hala dalgalanıyor.

kalenin surlarından karşı tepede görünen prenseslerin masal saraylarına benzeyen rengarenk pena sarayı göründüğü kadar uzakta, evet. oraya gidebilmek için 2 yol var, ya uçacaksınız ya da geldiğiniz yoldan geri dönüp 734 nolu otobüsü bekleyeceksiniz.

pena palace'a çıkan yol, yolların en güzelinden; arnavut kaldırımlı geniş bir dağ yolu, ağaçların içinden kıvrıla kıvrıla yukarılara uzanıyor (bu dik yokuştan kaçınmak isteyenler için 2 euroya minik nostaljik bir otobüs de mevcut girişte). sonra arnavut kaldırım yerini ahşap basamaklardan kısa bir orman yoluna bırakıyor.

saraya ilk görüşte vurulmak olası. ormanda yürürken birdenbire karşınıza disney channel logosu gibi bir sarayın çıktığını düşünsenize. sarı, mavi, kırmızı, mor, rengarenk, yüksek kubbeleri, minik merdivenleri, dar koridorları, renkli kapıları, avluları, tepelere hakim terasları ve geri kalan her şeyiyle bir masal sarayı. bir dönem ingiliz kraliyet ailesinden prensler, prensesler, krallar, kraliçeler gelip yaşamışlar burada.

kemerli giriş kapısı minik bahar çiçekli çinilerle süslü, üzerinde güller açmış. sonrası kıvrıla kıvrıla saraya çıkan kirli beyaz koridorlar..

güzelliğinden yeterince etkilendikten, renklerine hayran kaldıktan sonra, yer yer boyaları dökülmüş kirli duvarlar gözünüze çarpmaya başlayabilir, aldırmayın :) saray kraliyet ailesinin eşyalarının sergilendiği bir müze, iki hediye dükkanı, bir de ortalama fiyatlara ve önü açık güzel bir manzaraya sahip kafeden oluşuyor. metrelerce yüksekte alçak korkuluklu patikalarından yürümekse paha biçilemez.
pena sarayının bahçeleri de dillere destan imiş, bu kadar temiz yeşil bir memlekette bahçelerin bağların güzel olmamasını akıl almaz zaten. ama ben kalede ve sarayda o kadar oyalandım ki gitmeye vaktim kalmadı. zaman su gibi akıp gidiyor, erken gidip hızlı hızlı gezin siz, bahçelere de vaktiniz kalsın :)

giriş kapısından 734 nolu otobüse binip şehir merkezinde inmek sintra gezisinin son yapılacak şeyi.

yemek yemek isterseniz biraz pahalıca olan restoranlardan birine oturuverin. yok ben çok para veremem diyorsanız ünlü sintra pastasından yemek için resimde gördüğünüz meydanın sol tarafındaki dar sokaktaki ünlü piriquita'ya bir uğrayın. nasıl ki pastais de belem çok ünlüyse, sintra pastası da aynı derece de ünlü, ama ondan farklı olarak tarifi bir sır değil, havaalanı da dahil birçok yerde satılıyor, yine de doğduğu yer burası. bu arada nasıl bir şey diye merak ediyorsanız kendisi dışı çıtır çıtır içi helva tadında minik bir turta :)

merkezden istasyona yürümek biraz zahmetli olsa da -30 dakika kadar sürüyor, ağaçlar içindeki bu rengarenk, güzel ve minik şehrin sokaklarında taptaze havada yürümenin tadı çok başka. el değmemiş bir karadeniz gibi diyim.
sintra, gittiğinize asla pişman olmayacağınız çok güzel bir şehir :)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder