umuyorumki oraya vardığınız gün, yağmurlu melankolik bir gün değil güneşten parlayan ışık ışık bir gündür. insanın içini daraltan gri bir günde belem'in tadı çıkmayacaktır.
belem'e gitmek tramvay 15'le comercia meydanı'ndan 20 dakika sürüyor. birçok otobüs de gidiyor oraya tabiki ama sizin nostaljik tramvayı tercih edeceğinizi biliyorum :). yol zengin mahallelerden, nehre paralel caddelerden, köprülerden geçiyor. ineceğiniz yerde herhangi bir işaret yok, içgüdülerinize güvenmek zorundasınız. kalabalık gruplara kanıp indikleri yerde inmeyin, zira belem'e gelmeden de yol üzerinde -örneğin alcantara gibi- görülecek çok yer var, belem yerine kendinizi başka bir yerde bulabilirsiniz. amacınız benim gibi belem kulesi'nden kaşifler anıtına oradan da jeronimos manastırına kadar geri yürümekse, sağ tarafınızda manastırı gördükten iki durak sonra inin ve indiğiniz durağın karşısındaki bulvardan aşağı, nehre doğru yürüyün.
kulenin pencerelerinden görünen 54 metrelik kaşifler anıtı, görmeyen keskin gözlerle (?) şehri gözleyen kaşiflerin üzerinde yükseldiği bir taş blok. içine girip şehri bir de o açıdan izlemek mümkün, lakin ne hacet? her köşesi teras bu şehirde manzara izlemek için para vermenize değmez, 2.5 euro olsa da :)
kaşifler anıtının önündeki meydanda üstüne basıp geçtiğiniz yere dikkat edin, çünkü bu bir dünya haritası. portekizli kaşiflerin tarih boyunca ziyaret ettikleri yerleri gösteren bir atlas. her ne kadar bir köşesine oturup bir fotoğraf çektirmek istesem de japon turistlerin dünyanın her köşesinde yaptıkları gibi manzarayı engellemeleri sonucu başaramadım, aman dikkat size de asla fırsat vermeyebilirler. kendilerine garezim yok ama sürüden ayrılanı kurt kapar korkusuyla sürekli kalabalık gruplar halinde gezmeleri sinirime dokunuyor.
jeronimos katedrali hemen kaşifler anıtının karşısında. basık tavanlı alt geçitten devasa havuzlu meydana çıkacaksınız. ileride ince işçilik mimarisiyle duruyor. bütün büyük kiliseler gibi zengin ve görkemli. içindeki en ilgi çekici şeyse vasca de gama'nın mezarı bana kalırsa. lizbon'u ve lizbon'da bu mezarı görüp kendisine saygı ve sevgi duymamak olanaksız. -farklı yollardan şehirleri etkileyen iki ayrı dalda adam olsalar da- barselona'ya gidip gaudi'yi görmezden gelmek gibi bir şey bu.
jeronimos'un manastırıysa ayrı bir hikaye. endülüs mimarisinin en güzel örneklerinden biri. sade güzelliğiyle vuruyor insanı. girişi katedrala bitişik. taş koridorlar. süslü kemerlerin altında dört köşe meydan. bir de uzun cüppeleriyle başları önde yürüyen keşişler olsa içinde manzarası tam olacaktı, turistler yakışmamış :)
bu arada belem tower'da olduğu gibi jeronimos da pazar günleri 2'ye kadar ücretsiz.
gulbenkian müzesi lizbon gezi kitaplarında gezilmesi gereken yerler listesinde ilk onda yer alıyor. kendisi de zaten burada, hemen jeronimos manastırının sağ tarafında. roma'da müzeye doymuş bünyem daha fazlasını kaldırmadığından ben gidip görmedim, siz isterseniz gidip bi bakın.

üstü çıtır çıtır, içi yumuşacık kremadan minik bir turta (nasıl desem, pasta değil ama turta da değil sanki aslında, allahım nasıl bir şey bu:)). üzerine biraz tarçın döküp kahveye katık ediyoruz. pasteis de belem al-götür yapmak istiyorsanız vatikan'a girer gibi sıra beklemeniz gereken bir pastane. ama sıraya hiç girmeden içeri girip oturursanız (masa bulmak sıkıntı olabilir, içeride bekleyin) suratsız garsonlar (bahşiş bıraksanız dahi tek alacağınız duygusuz bir "obrigada", tamam ellerime yapışsın ağlasın da demiyorum ama bir gülümsemez mi insan?) siparişinizi almaya gelecektir. geçmiş zaman oldu ama pastanın tanesi 1 veya 1.25 euro gibi bir şeydi sanıyorum.
pastais de belem'in karşısındaki parkta, pazar günleri, bir de minik bir pazar kuruluyor. burası bit pazarıyla turistik bir pazarın karışımı. el işleri, tabak çanak, eski paralar, pullar, oyuncaklar ve benzeri binbir çeşit yerel şey satılıyor. hediyelik almak için güzel bir yer. orada biraz dolandıktan sonra benim gibi parka bir göz atabilir, acıktıysanız parkın hemen dışına sıra sıra dizilmiş kalabalık, ucuz ve güzel kafelerde yemek yiyebilirsiniz. sonra nereye gideceğiniz artık size kalmış :)
böylece lizbon hatıralarımın ve tavsiyelerimin de sonuna gelmiş olduk. kendine has güzelliğiyle ben lizbon'u kendimce çok sevdim. ama henüz porto'yu görmediğim için böyle hissettiğimi daha sonra anlıycaktım :))
lizbon'da görüp de beğenmediğim bir şey olmadı. gezdiğim gördüğüm her yeri anlattım, anlatmadığım şeyler var ise güzelliklerini betimleyecek kelimeleri bulamamış olduğumdandır. daracık sokaklarını, tatlı insanlarını, manzaralarını, her şeyden çok da tramvay 28'i bir kez daha görmek için bir gün geri döneceğimden eminim :)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder