sabahın en erken saatleri. nehrin ve köprülerin ve karşı kıyıların üzerine beyaz, hafif bir sis çökmüş. manzara belli belirsiz.
sıra sıra eski evler, daracık eski sokaklar, ince bir ayaz, ruhu pastel renklerle süslü eski şehir ve tanıdık sonbahar. sarı ve turuncu yapraklar, çıplak ağaçlar. sarı tramvaylar ve yapraklarla kaplı tramvay yolları.
bu küçük şehrin renkli evlerinin eşliğinde dar ve ıssız sokaklarında yürürken, bir yokuşun başında soluk soluğa dikilirken, bir köşeden dönüp de nehir manzarasıyla nefesiniz kesilirken bana teşekkür edeceksiniz.
burada, gün batarken manzaraya karşı bir kafeye oturmanız, nefis tatlı çarpıcı porto şarabını yudumlarken hayatınızın keyfini çıkarmanız, serin şarap mahzenlerinde yürürken tarihin, ahşabın ve tatlı alkolün tadını havadan almanız lazım ve bağların, bahçelerin, dağların, yeşilin, nehirlerin, vadilerin kokusunu..
aliados bulvarı |
![]() |
livraria lello |
patria meydanı |
modern galerinin arkasından şehre hakim kuleyi gördüğünüzde portoluların modernizmin ve tarihin bütünleşmesini nasıl da güzel becerebildikleri hoşunuza gidecektir. sıra sıra evlerin arasındaki clegicos kulesi, şehre hakim bir yükseklikten manzaraları izlemek için mükemmel, tabi girişini bulabilirseniz :)
kulenin önündeki patria meydanı, içinden tramvayların geçtiği, sonbahar yaprakları ve yüksek ağaçlarla dolu bir park. sonrası sütunlu girişiyle eski hastane, sokaklar, şehir terasları, kafeler, insanlar..
de bu şehrin daracık sokaklarında yürümek garip biçimde heyecanlandırıyor insanı. önce haritama dahi bakmadan aşağılara doğru yürüdüm, sonra bir yerde tramvay yolunu yakalayıp onu takip ettim. nehri bir an görüp bir an gözden kaybederek gittikçe evlerden arınan karşı kıyıları izleye izleye yürüdüm yürüdüm. sabah ayazıyla ve temiz havayla doldurdum içimi, sonra nehrin en popüler noktasında, porto kartpostallarında görülen kıyıdaki sıra evlerin olduğu tarafa doğru geri döndüm.
sabahın erken saatleri birkaç turist, çöpçüler, tur teknelerinin reklamlarını yapanlar hariç nehrin kıyısı boş. sıra sıra evlerin altındaki sıra sıra kafelerden birine oturup karşı kıyının üzerindeki sis gün ışığıyla dağılana kadar kahvenizi yudumlamanın tadı çok az yerde var.
bol yokuşlu şehrin üst merkezine
tırmanmaya üşendiğimden ve yamacın yanısıra tepeye tırmanan fünikülere binip artık kullanılmayan ama müthiş bir şehir manzarası sunan se katedraline çıkıyorum. tam da bu noktadan bütün şehri, dört bir yandan ayaklar altında görmek nefes kesici.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder