estrela'dan bindiğiniz tramvay sallana sallana sizi geniş bir meydana getirdiğinde, tramvaydan inin. bulunduğunuz yer şehrin asıl merkezi, kelime anlamı da tam olarak bu demek olan baxia'dasınız. ayrıca bairro alto (gündüz oldukça hareketsiz, geceyse eğlencenin merkezi) ve chiado'da burada. burası entelektüel kesimin çay kahve içip sanat sohbeti yaptığı yer. aynı zamanda gece hayatının, alışverişin ve turistik gezilerin merkezi. tüm bunlara rağmen özellikle gidip görmeniz gereken bir şey yok burada, sadece sokaklarda yürüyün.

meydandaki metro girişinin karşısındaki kafe lizbon sanatçılarının ve özentilerinin takıldığı kafe imiş. her ne kadar her saat müdavimler ve turistlerle dolu olsa da yer bulabilirseniz oturup bir super bock birası veya bir bica kahvesi için, etrafı izleyin. (eğer burası sizin için fazla kalabalık veya pahalı ise hemen karşıdaki camoes meydanındaki minik büfede oturun, aynı keyfi verecektir.)
 |
santa justa asansörü |
yeterince oturduysanız, artık kalkın ve kafelerin önündeki yokuştan aşağı doğru yürüyün. buralar alışveriş yapılacak yerlerle dolu. yolun bitiminde avm'ye benzemeyen bir avm var, sokağın solundaysa mağazalar aşağı kadar devam ediyor. yolun bitimindeyse karşımıza şehrin simgelerinden biri çıkıyor: santa justa asansörü. metal bağlantılarıyla bu asansör, bol yokuşlu lizbon'un altını üstüne bağlıyor. bu asansöre bindiğinizde lizbon'da yapılması gereken ikinci en önemli şeyi de gerçekleştirmiş olacaksınız, tebrik ederim :)
 |
carmo convent |
santa justa asansöründe daha önce edindiğimiz günlük kartımızı kullanabiliyoruz, eğerki alma gereği duymadıysanız asansörün etrafına hiç bakınmayın, bileti içerde alıcaksınız. asansörün üst kata yolculuğu yaklaşık 30 saniye sürüyor :) dikilmeye, oralarda takılmaya pek alan yok, ama durduğunuz yer bu güzel şehrin çatısına bakmaya yetecektir. asansör bizi daracık platformundan chiado'nun üst kesimine ulaştırıyor. burada görüp görebileceğiniz en güzel kilise: carmo covent bizi karşılıyor. girişi ücretli ama korkmayın sadece 3.5 euro. saf beyaz sütunların üstünde mavi gökyüzü. burası gotik tarzda yapılmış bir kilise. artık kullanılacak pek bir şeyi kalmamış olduğundan müze yapmışlar içini. burada kemerler altında tarihi tüm hücrelerinizde hissedeceksiniz. müzedeki çiniler, anıt mezarlar, heykeller ve gerçekten çok iyi korunmuş bir kız ve bir erkek çocuğun mumyası da diğer her şeyle beraber görülmeye değer. kilise öyle güzel öyle güzel ki insan gezmesem de olur, baksam yeter diye düşünüyor girişten geçip merdivenlerin tepesinde dikilirken.

carmo kilisesi'nden çıkınca sağ çaprazdaki yolu takip ederek birkaç güzel kilise, müze ve tiyatro binasının eşliğinde şehri, şehrin çatısından izlemek için miraduoro de sao pedro de alcantara'ya varılıyor. karşıda sonraki günlerde gezmeden şehri terk etmemeniz gereken, saint george's castle tüm ihtişamıyla size bakıyor olacak ve tabiki lizbon ayaklarınız altında. lizbon'un her yüksek köşesinde olduğu gibi güzel manzarasından başka pek bir numarası yok tabi.
 |
elevador da gloria |
manzaraya doyduktan sonra miraduoro'nun hemen yanıbaşındaki elevador da gloria ile liberdade'ye inme zamanı geliyor. elevador da gloria sarı bir finiküler. yürünmesi oldukça yorucu olabilecek dik bir yokuşu nostalji içinde inmenize yardımcı oluyor.
aşağıya indiğinizde restauradores'ten rossio'ya doğru yürüyün. rossio tren istasyonu görülmeye değer. içinde özel bir şey yok, bildiğiniz istasyon ama yapının kendisi güzel. hemen sağında devasa tiyatro ve rossio meydanı. her yerde görebileceğiniz türden bir meydan gibi gelebilir; ama bütününde siyah beyaz yer döşemelerinin üzerinde, iki büyük havuzu ve ortasındaki devasa anıtı ve arkasında beyaz mermerden sütunlu görkemli tiyatro binasıyla göz alıcı.
meydanı ilerleyip geçmeden önce soldaki yolun köşesinde tatlı, anında çarpan ve dehşet lezzetli vişne likörü ginjinha'yı içebileceğiniz ufak, eski ve sabahın erken saatlerinden itibaren kalabalık ginjinha'yı göreceksiniz. mutlaka deneyin, hatta denemeden dönmeyin, shot'ı yaklaşık 1 euro.

likörünüzü yudumlayıp devam edin ve meydanın en ünlü ve kalabalık cafesi suiça'da boş masa bulabilirseniz rossio'yu izlerken kahvenizi yudumlayın. yudumlamadıysanız, amma yiyip içtik yeter artık diye de sinirlenmeye başladıysanız, figueria meydanına doğru yavaştan yürümeye başlayın. meydana adını veren figür, portekiz krallarından birine ait anıt. meydan dört yandan binalarla çevrili, şehrin otobüslerinin bir çoğu buradan kalkıyor ve son durakları burası. ama bana sorarsanız şöyle bir göz atmak dışında burada özel herhangi bir şey yok. lakin buranın ne kadar güzel olduğunu ancak st george's castle'da, ona tepeden bakarken anlıycaksınız, o kadar söyliyim. en önemli tavsiyemse burayı mesken tutmuş dilencilere yüz vermeyin, size bir şey satmaya çalışan olursa yüzüne dahi bakmadan uzaklaşın. zararsız olmalarına rağmen oldukça ısrarcı tiplerle karşılaşabilirsiniz, korkmayın.
 |
comercia meydanı ve augusta kapısı |
bu kadar şeyden sonra yorulmuş olmalısınız, üstelik ginjinha'nın verdiği tatlı yumuşak bir his de var üzerinizde, ama akşam çökerken rua augusta'da minik bir yürüyüşü es geçmeyin. mozaik döşeme bu güzel cadde, caddelerin en güzeli. hava kararmaya yakın cadde ışık ışık. ileride devasa kapısı ve arkasında comercia meydanı ve nehir.

yemek yiyeceğiniz bir yer önermiycem, birincisi önerdiğim yerleri bulucam diye saçmasapan elinizde harita gezerken bana çok söversiniz, ikincisi de bu şehrin her yeri kafe ve restoran zaten, nereyi beğendiyseniz oraya çöküverin, onu da benden beklemeyin artık. yandaki resimde görüldüğü üzre benim gittiğim gibi yerel bir lokanta arıyorsanız kaldığınız yere sorun, en iyisini yerlisi bilir :)

son olarak, günün hangi saati olursa olsun, gördüğünüz ilk yerde kestane kebap alıp yemeyi unutmayın. kömürde pişen kestanelerin lezzetini ben daha hiçbir yerde bulamadım bir daha. bu enfes kestanelerin bir kese kağıdı hemen her yerde 2 euro, lezzetiyse bir daha bulunamaz cinsten :)
lizbon asla ve asla müze müze gezilecek bir şehir değil. manzarası ve güzelliğiyle yaşayan bir şehir burası, sokaklarında yürünecek, kafelerinde dinlenilecek, parklarında huzur bulunacak, teraslarında manzaraya doyulacak bir şehir. daha önce başka şehirlerde yürümediğiniz kadar yürüyün bu şehirde. çıkmaz sokaklarına girin, ara sokaklarında kaybolun, balkonlarından çamaşır sarkan çini kaplı evleri izleyin, tramvayları takip edin, nehre gidin.. bu melankolik şehri en gizli duygularınızda hissedene kadar durmayın, yürüyün.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder