Sayfalar
24 Ocak 2013 Perşembe
holmesvari bir inceleme daha
conan doyle, reichenbach şelalesine doğru tırmanırken arkadaşlarına "onu öldürücem" diye açıklıyor kararını "yoksa o beni öldürecek."
ölesiye, öldüresiye nefret ediyor sherlock'tan. kariyerinin önünde bir engel sherlock, yersizce ünlenmiş saçma bir mürekkep kahraman. bir cinayet planlayacak kadar çok nefret ediyor ondan. ama bir nefsi müdafaa olacak bu, onu öldürmek zorunda, yoksa o kendisini öldürecek. aşağıda köpüren şelaleye hızla soluklanarak bakıyor ve kararı kesin.
ve öldürüyor sherlock'u. ingiltere çalkalanıyor. sokakta insanlar siyah kurdele bağlanmış kollarıyla açık bir mesaj veriyor "yastayız". günlük gazeteler ölümü büyük puntolarla ilan ediyor, ilan bölümlerinde başsağlığı dilekleri tam sayfa. bütün ülke nefret ediyor conan doyle'dan. o'ysa huzurlu. nihayet, sonunda, en sonunda kurtuldu ondan. hiçbir ölümün ona bu kadar huzur verebileceğini tasavvur edememişti önceden, oysa içindeki bu rahatlama hissi..
"sherlock" iki yönlü bir kitap. birbirleriyle bağlantılı eş zamanlı iki hikaye anlatıyor; biri 1900'lerin başlarında diğeri 2012'de geçiyor. conan doyle'un kayıp günlüğünü ararken cinayetlerle uğraşıyoruz ve conan doyle'un sherlock'u öldürmesinin ardından başına gelenleri görüyoruz.
günlüğün peşinde geçen maceralar önce zorlama bir aksiyon filminin ortalama seyrinde başlıyor, sherlock gibi düşünmeye çalışan bir adamın kendini bir cinayetin ortasında bulmasıyla hayatı değişiyor. oysa cevap duvara maktulün kanıyla yazılmış mesaj kadar açık: "çok basit".
conan doyle tarafındaysa işler karışık, evinde bombalar patlıyor, scotland yard'ın -hikayelerinde geçen müfettişler kadar sığ polisleriyle uğraşmak zorunda kalıyor, bir dizi seri cinayeti çözmeden ölüm tehlikesini geçiştiremeyeceği olayların içinde buluyor kendini. bu maceralarda yakın arkadaşı bram stoker eşlik ediyor ona. tadından yenmiyor.
hikayeler olaylar değiştikçe hız kazanıyor ve karmaşık ilerleyişi içinden çıkılamaz bir hal almaya başlıyor. her zaman yaptığımız gibi ipuçlarını takip ediyoruz ve bazen 2 pipoluk bir sorun karşımıza çıkıyor, bazense düşünce akışını takip edip uzun çıkarımlar yapmak zorunda kalıyoruz.
kitabın en dikkate değer yanıysa anlatılan hikayeler tamamen gerçeğe dayanıyor. kurgulanmış ayrıntılar ve birtakım isim değişiklikleri dışında olaylar gerçek.
conan doyle'a ve sherlock'un ayak izlerinden gitmeye dair aksiyon dolu bir kitap ve canon'a bir selam.
"ipek evi" ise, conan doyle vakfı'nın tarihinde ilk kez onayladığı bir devam kitabı. uzun değerlendirmeler sonucu kitabın yazarını bu şerefe layık görmüşler ve iyi de etmişler. çünkü bu kitapla av, gerçekten de bir kez daha başlıyor.
watson, birtakım politik düzenlemelerin nihayetinde yapılmasıyla zamanında gizli tutulmuş ipek evi macerasını anlatmaya başlıyor bize. iki eski dost, baker street 221b'deki minik dairelerinde her zamanki gibi şöminenin önündeki koltuklarında oturmuş sohbet ederlerken zengin bir müşteri takip edildiği şüphesiyle sherlock holmes'dan yardım istemeye geliyor. olayı ilginç bulan sherlock davayı alıyor fakat bir süre sonra olayın göründüğünden karmaşık olduğu ortaya çıkıyor. ortada sherlock'u hapse düşürecek kadar büyük komplolar dönmektedir; politikacılar, üst düzey yöneticiler, hatta kraliyet ailesi bile bu komplonun içindedir. londra'nın arka sokaklarından, afyon evlerine, köşklerden, yetimhanelere her yer ve her şey ipek evi'ne, bu içinden çıkılamaz, mide bulandırıcı entrikaya dahildir. sherlock ve watson kendilerini hatırlayabildikleri hemen hemen hiçbir davada bu kadar çaresiz ve ne yapacaklarını bilemez halde bulmamıştır. ve davayı çözseler dahi sonuçları çözülemez olabilir..
kitap conan doyle'un elinden çıkmışçasına heyecanlı, sürükleyici ve detaylı bir sherlock holmes keyfi yaşatıyor. conan doyle'un watson'ıyla, anthony horowitz'in watson'ı tamamen aynı watson. kimi okuduğunuzu şaşırabilirsiniz :)
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder