Sayfalar

23 Şubat 2013 Cumartesi

bir gün yine neverland'dayım: sintra

yeşil ormanlar içinde rengarenk masal sarayları, yüksek kuleli şatolar, kıvrıla kıvrıla ormanın derinliklerine giden taş patikalar, beyaz kubbeli kiliseler, gökkuşağı renginde çinili evler.
merak ediyorum; arap prensesleri burada mı yaşamış? kırmızı başlıklı kız kurtla şu patikada mı karşılaşmış? robin hood'un şölen sofraları şu ormanda mı kurulmuş?

lizbon'dan 45 dakika uzakta bir masal şehri. hiç beklemiyorken gerçek, istasyonda ormandan esen ferah ve keskin rüzgarla yüzüme çarpıyor. temiz hava ciğerlerimi zorluyor.

lizbon rossio station'dan 4,5 euro'luk banliyö treni dış mahallelerden geçerek, engebeli minik tepelerin ardından sintra istasyonuna ulaşıyor. minik istasyon şehir merkezinin biraz dışında. görülecek yerlerse dağların ormanların içinde. gitmek için 734 nolu turist otobüsünü kullanmaktan başka çare yok, olmaz illa yüriycem diyorsanız en iyi yürüyüş ayakkabılarınızı giyin ve 3 saatlik dağ yürüyüşüne hazırlanın. olcak gibi değil dimi :) 734 nolu otobüs, resimdeki güzergahı izleyerek 5 euro karşılığında turistik duraklarda sınırsız inip binme hakkı  sağlıyor.

21 Şubat 2013 Perşembe

çok güzel okumalık: comissario brunetti

kanal boyu dar ve çıkmaz sokaklar, pencerelerinden çiçekler sarkan pastel evler, lagüne açılan meydanlar, köprüler, sandallar, gondollar, vitrinlerde maskeler.. sahne venedik.

kahramanımız guido brunetti, venedik polis teşkilatında çalışan, karısı ve iki çocuğuyla sıradan bir hayat süren, geleneklere bağlı ama açık fikirli ve zeki venedikli bir komiser. asla küçümseyemeyeceğiniz, öz güveni yüksek, tarz sahibi bir adam, çok kuvvetli sezgileri var, empati kurmakta, insanları anlamakta, yozlaşmayı sezmekte üstüne yok.
bizimkinden pek farklı olmayarak adaletsizlik, yolsuzluk ve rüşvetlerle yozlaşmış italyan bürokrasisi içinde dürüst kalabilmiş, kariyer hırsı olmayan, konumundan ve hayatından memnun, haksızlığa tahammül edemeyen, eski yunanca eğitimi almış, hukuk okumuş bir polis. kitapları, tarihi, müziği, aşık olduğu memleketi venedik'in sokaklarında yürümeyi seviyor. güzel olan her şeye zaafı olan ve hayranlık duyan, hayattan keyif alan tipik bir italyan erkeği. onu sevmemek mümkün değil, tanıdığımız biri gibi doğal karşılıyoruz onu. bir polis, ciddi bir aile babası, sadık bir eş, insanlığa hala inancı olan, duygusal ama duygularını pek belli etmeyen bir adam. bir okul arkadaşınızın saygıyla karışık biraz korktuğu ama her şeye rağmen takdir ettiği babası gibi geliyor bize.

14 Şubat 2013 Perşembe

lizbon'da günler ve günler 2

belem.
umuyorumki oraya vardığınız gün, yağmurlu melankolik bir gün değil güneşten parlayan ışık ışık bir gündür. insanın içini daraltan gri bir günde belem'in tadı çıkmayacaktır.

belem'e gitmek tramvay 15'le comercia meydanı'ndan 20 dakika sürüyor. birçok otobüs de gidiyor oraya tabiki ama sizin nostaljik tramvayı tercih edeceğinizi biliyorum :). yol zengin mahallelerden, nehre paralel caddelerden, köprülerden geçiyor. ineceğiniz yerde herhangi bir işaret yok, içgüdülerinize güvenmek zorundasınız. kalabalık gruplara kanıp indikleri yerde inmeyin, zira belem'e gelmeden de yol üzerinde -örneğin alcantara gibi- görülecek çok yer var, belem yerine kendinizi başka bir yerde bulabilirsiniz. amacınız benim gibi belem kulesi'nden kaşifler anıtına oradan da jeronimos manastırına kadar geri yürümekse, sağ tarafınızda manastırı gördükten iki durak sonra inin ve indiğiniz durağın karşısındaki bulvardan aşağı, nehre doğru yürüyün.