Sayfalar

29 Kasım 2012 Perşembe

çilek tarlalarında sonsuzluğa

durgun esmer bir yüzü, esmer yüzüne dökülen siyah saçları, siyah saçlarının altından parlayan siyah gözleri vardı, her şeyi olağan kılan güzel bir ifadesi ve alaylı dudakları da.
şimdi sonsuzluğun içinde düşten düşe uçuyor güzel ruhu, düşlerimden düşlerime, güzel günlerimden kötü günlerime ve sevincimden kederime her anımda ve her yanımda..



ilk ne zaman sevdim ben george'u? bütün resimlerde çirkin görünürken güzelliğini ilk ne zaman fark ettim, huzur onun içindeyken nasıl ben de duydum taa iliklerimde onun yüzüne bakınca.. hiç bilmiyorum. önce gece düşlerime girdi, sonra gündüzleri de dolanıp durur oldu kafamın içinde hayali. bir geldi, kaldı. 

liverpool'da, şimdi oluyormuşçasına, nasıl evinin çıkmaz sokağında 17 yaşındaki halini sigarasını sivri burunlu ayakkabılarıyla söndürürken gördüysem onu, saçı sakalı birbirine karışmış 30'lu yaşları, hasta yatağındaki 58 yaşı da bir benim için, hiç yaşlanmadı, hiç değişmedi ve ben onu olmadığım bir zamandan beri hep aynı aşkla seviyorum ve o hiç ölmedi. sonsuzluğa sahip bir adamın ölmesi mümkün mü? dinlediğim her şarkıda, her resimde bakışında, gülmeyişinde, gülüşünde, rüyalarımda ve hayallerimde.. 

bugün george'umun sonsuzluğa yürüyüşünün 11. yıl dönümü, külleri ganj'a döküldü, oradan denizlere.. şimdi sonsuzlukta geziniyor ruhu. aydınlık ve daha iyi bir dünyada, hep sevgiyle gülümsüyor hala.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder