Sayfalar

22 Ağustos 2012 Çarşamba

holmesvari bir inceleme

uzun zamandır yazmak için binbir sebebim olsa da bir türlü gereken şartları bulamadım, 2012'de sınırlı internetle yaşamak zor, buna telefonun dahi zor çektiği karadeniz yaylalarındaki 3 hafta da eklenince kendimi, kendi kendime mazur görüyorum.
her ne kadar karadeniz'den, gürcistan'dan, gezmekten, dolanmaktan bahsetmek istesem de, şu son 2 günde okuduğum 2 kitapla ilgili yazma isteğim dayanılmaz noktaya geldi. peki nedir bu 2 kitapta böylesine beni delirten? bir kitap okudum hayatım değişti derler ya ben 2 kitap okudum hiçbir şey olmadı. aksine canım sıkıldı, sayfaları bitse de gitsek bu da kafa yani diye geçtim.
milyonlarca basılı kitaptan, okuduğum binlerce kitaptan (ki içlerinde muhteşem "hayat değiştiren" tatta kitaplar da olsa) değil de neden özellikle hoşuma dahi gitmeyen bu 2 kitaptan bahsetmek istiyorum?
sanırım show magazin tadındaki bu girişten sonra sadede gelmem yerinde olucak, şimdiden okumayı bırakanlara selam ederim:)
sherlock holmes benim için yalnızca ünlü bir dedektif, müthiş bir suç çözme dehası değil; muhteşem kafası, soğuk ve alaycı kibri, entelektüel karakteri ve diğer muhteşem özellikleriyle bir rol model. yani benim için bir sherlock holmes hayranı, hatta özentisi bile demek yerinde olacaktır. dünyadaki diğer sherlock hayranları gibi ben de watson'ın notlarını (çok yaşa conan doyle!) yiyip bitirmiş, ezberlemiş ve hala aç onun hakkında yazılan  her türlü öyküyü, denemeyi, makaleyi, incelemeyi, filmi, diziyi okumuş izlemiş sıramı savmadan yenilerini beklemekteyim.


bundan birkaç sene önce bu açlığımla internette araştırma yaparken rodolfo martinez isimli bir şahsın "sherlock holmes ve ölülerin bilgeliği" isimli kitabına denk geldim (benim gibi meraklılar bilirler, conan doyle takipçisi birbirinden bağımsız bir grup yazarın devam niteliğinde birçok kitabı piyasada mevcut, "sherlock holmes'un özel yaşamı" veya "sherlock holmes ve baker sokağı çetesi" gibi türkçeye çevrilmiş olanların yanında çevrilmemiş birçok kitap var).
bahsi geçen bu kitabı öyle bir hevesle okumaya başladım ki, bakkalda kilitli kalmış 8 yaşında bir çocuk gibiydim. kitap edebi olarak çok başarılı, içerik olarak tam bir hayalkırıklığıydı benim için. sevgili yazar lovecraft ve dracula'nın yollarını iki ayrı öyküde sherlock'la birleştirmiş. yazarın yapmak istediği şeyi takdir etmediğimden değil ama bu işe sherlock'u alet etmesine ne kadar sinirlendiğimi dün gibi hatırlıyorum.
aynı hissi ikinci kitabı "sherlock holmes ve şairin ayak izleri" kitabında yeniden yaşadım. kitap kesinle iyi bir yazar tarafından akıllıca yazılmış ama yazar bu kitap da daha da ileriye giderek hikayesine superman clark kent'i de dahil etmiş. gülsem mi ağlasam mı kitabı okumadan çöpe mi yollasam bilemedim. bu bana sherlock'a karşı yapılmış bir hakaret gibi geliyor. kitabı açtığımda bana, watson'a, sherlock'a, doyle'a edilmiş ağza alınmayacak küfürler bulsam daha fazla incinemezdim herhalde. daha fazla söze gerek yok, superman deyince olayın saçmalığını yeterince açık dile getirebilmişimdir zaten sanırım.

lafa girerken bahsettiğim ikinci kitapsa italyan bir yazar olan luca martinelli'ye ait: "sherlock holmes'un dönüşü". kitabın adı oldukça iddialı, içiyse tek kelimeyle basit, üstelik yalnızca anlattığı şeyin basitliği değil bu, kitabın baskısı da öyle; bir çocuk kitabı gibi devasa puntolarla basılmış bu kitap.
kitap, herkes holmes'u reichenbach şelalelerinde öldü zannederken onun italya'da yaptıklarını anlatıyor, üstelik kendi ağzından. hikaye güzel; gizli servis, yeni kimlikler, başka bir ülke, aydınlatılması gereken cinayetler, ipuçları.. kitapta olmayan şeyse yazarın vadettiği sherlock.
sherlock burada ortalama zekada bir dedektif gibi gösterilmiş, herhangi bir bağlantı kurmaktan, ipuçlarını değerlendirebilmekten, gözlem yapabilmekten yoksun. yani sherlock, sherlock değil başka biri. mesela yazar adına brutelli deseymiş şimdi burada ah ne güzel de hikaye idi diyebilirdim. ama hayır, yazar holmes'un fiziksel özelliklerini birebir anlatıyor ve kitabın kahramanının o olduğunu iddia ediyor oysa ne yaptığının farkında bile değil.
yazar, sherlock o muhteşem çıkarım yapma sanatını icra ediyor diye bizi kandırırken yaptığı tek şey ayrıntıları bir güzel betimlemek ki bu bir çıkarım değil. örneğin sherlock yıllardır el değmeden kapalı kalan tozla örtülü bir odaya girdiğinde burayla ilgili 'çıkarım'ı, "yıllardır buraya kimse girmemiş olmalı, şu toza bakın" oluyor. aynı zamanda işlenen iki cinayet arasında bağlantı olma ihtimalini düşünmüyor, bir şifreyi tesadüfler olmadan çözemiyor ve daha neler neler.
kitap olayların çözüme ulaşmaya başladıkları noktada aslında düzelmeye de başlıyor, belli ki yazar ritmini buluyor ve sherlock nihayetinde sherlock gibi davranmaya başlıyor. yani bu "süper" yazar kitabı doldurmak ve uzatmak için olayların geliştiği o dönemi iyi kurgulayamadığından kitap benim vasatlar listeme düşüyor.

umuyorum ki bu iki holmes-sever yazar, ki yazdıkları kitaplar sherlock'suz olsa takdirle okuyacağım polisiyeler yazmış iki yazar, bir daha onunla ilgili yazmazlar:)



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder