bir yolculuğa çıkma fikri bir kez aklıma düşünce artık yerimde duramaz oluyorum. normalde eylemsizliğe alışkın ruhum şaha kalkıyor; oturamıyorum, kalkamıyorum, uyuyamıyorum, uyanamıyorum. halbuki telaşlanmam gereken tonlarca şey var; iş bulmak, ders çalışmak, araştırmak, okumak.. bense hayalden hayale koşuyorum.
birkaç hafta önce tam da bu ruh hali içindeyken, iki ayrı yere iki ayrı bilet alırken buldum kendimi. bunlardan biri geçen yazdan beri kafamda planladığım bir yere, ki kendisi başka bir karikatür, 3 hafta sonranın konusudur. lakin diğeri geldi geçti, gittim geldim bile: ikinci defa karadeniz.
ilki kadar yoğun ve uzun olmasa da ikinci defa bu güzel memleketi görmek çok iyi geldi. kıskandırmak gibi
olmasın da, bu defa vaktimin çoğunu taşlı deniz kenarında oturup güneşlenirken kitap okumakla, gün batımında balık arayan yunusların sıçrayışlarını izlemekle, bomboş sahilde yürüyüş yapmakla, ağaçların gölgesinde uyuklamakla, hala dalında duran portakalları toplamakla, dalından dut, yeni dünya, çilek yemekle geçirdim. o ne güzel doğadır, nasıl yeşil olmaktır, nasıl bir temiz havadır, nasıl bir huzur! bazen bana "hayat sana güzel" diyorlar, bu sefer gerçekten de bana güzeldi :)
bu gezide tabiiki sadece ense yapmadım. zahmet edip birkaç da yere gittim. ve bu arada kötü şeyler de olmadı değil. atv'de yayınlanan "benim için üzülme" dizisini izlemediyseniz bile fragmanına denk gelmişsinizdir. dizinin ilk fragmanı yemyeşil bir ormanın ortasında, ağaçların gölgesinde durgun bir gölün üzerindeki iskelede başlıyordu. ne kadar huzurlu ne kadar güzel bir yer gibi görünüyordu. işte o göl artvin borçka'daki karagöl.
kendisi borçka'ya yaklaşık 30 km uzaklıkta, yarısı yapılmış yarısı bırakılmış bir dağ yolunun sonunda. ormanın içinden tepesi karlı dağlara doğru kıvrıla kıvrıla gidiyor yol. ama en baştan belirteyim; yolun sonu hayal kırıklığı. resme aldanmayın, gölün etrafı piknik masaları, çöpler, inşaat kalıntıları, arabalar, mangal kokusu, duman ve piknikçilerin kalabalığıyla çevrili. çevrenin estetik yanı yok, temiz hava almak mümkün değil. karagöl, şöyle bir göz atıp dönmenizden öte, gittiğiniz yola değmeyecek bir hayal kırıklığı. güzelim ayder yaylası'nın ve uzungöl'ün başına gelen, zavallı karagöl'ün de başına gelmiş. ve bence bu, bu kadar muhteşem, bu kadar vahşi, bu kadar yeşil doğayı, bu kadar berbatlaştıran karadenizlilerin ayıbı.
son olarak gelmişken es geçmeyeyim diye, batum'a da uğradım. batum geçen sene anlattığımla aynı, hatta
daha güzel. sınırın bir tarafı turistik olsun diye bok edilirken, diğer tarafı turistler daha çok gelsin diye daha da mükemmelleştirilmiş. sahildeki parklar yeniden düzenlenmiş, bisiklet alanları genişletilmiş, yollar ve binalar restore edilmiş ve ediliyor; yemyeşil, tertemiz ilerlemiş gitmiş. bulvar, meydanlar, kalabalık aynı güzel.
tek bir değişiklik var, o da yine bizim tarafa has başka bir ayıp düzenleme: geçiş ücreti 1 tl'den 15 tl'ye çıkarılmış. kontroldeki polis sayısı azaltılıp, sıra bekleyen kalabalık artırılmış. buna karşılık, bizim açımızdan en en kötüsü de diğer tarafta kontrol noktasındaki polislerin sayısı artırılıp bekleme süresi azaltılmış.
yine de yapılan tüm müdahalelere ve nasıl daha kötü yapabiliriz planlarına rağmen, karadeniz yerli yerinde ve hala çok güzel.
ha bir de unutmadan, bunlardan başka, bir blog yazmaya başlamama sebep veren "bilen var bilmeyen var" prensibiyle birkaç temel yolculuk ayrıntısından bahsetmek istiyorum.
thy ve pegasus bir süredir batum üzerinden hopa'ya uçuyor. artvin tarafına gidecekler için en pratik seçenek bu. ya da amacınız batum'a gitmekse uçak parasından tasarruf edebilirsiniz, indikten sonra hopa'dan dolmuşla sınıra tekrar gelirsiniz. kalkış dış hatlardan, dış hat uçuş kurallarına göre yapılıyor. check-in'i dış hatlarda yaptıktan sonra kimlikle pasaport kontrolüne geçiliyor, geçici vize kağıdı onaylandıktan sonra kapıya gidiliyor. normalde minik çantamı her zaman check-in'de verdiğimden sıvı kısıtlamasında ne olacağından pek emin değildim. ama daha önce ryanair'la yaptığım yolculuklarda birsürü şeyimi kontrolde çöpe atmak zorunda kaldığımdan temkinli davranıp, ıvır zıvırımı kilitli buzdolabı poşetine koyup kontrolde çıkarmak üzere ön cebe attım ama bizim tarafta bakmaya zahmet etmediler, dönüşteyse batum havalimanında inciğine cinciğine kadar kontrol ettiler. bu arada bileti aldığınız havayolunun sitesindeki açıklamaya rağmen hala sorularınız var ise 1 litreyi aşmayacak şekilde, max 100 mg'lık şişelerde sıvıyı yanınıza alabilirsiniz. uçuş yaklaşık bir buçuk saat. batum'a iniş yaptıktan hemen sonra havaş otobüsleriyle hopa limanındaki girişe geliniyor. dönüşte hopa limanındaki check-in ve pasaport/kimlik kontrolünden sonra buradan kalkan havaş servisiyle uçuştan yaklaşık 1 saat kadar önce batum havalimanına geliniyor. vay efendim ben kendim giderim batum'a, servis falan da tanımam istediğim yerden inerim binerim durumu yok. sınırda dahil olmak üzere servis hiçbir yerde duraklamıyor. bilginize :)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder