Ben bir özgür kuştum.
Babamsa bir çınar.
Kökleri gökyüzünde bir çınardı babam: evi yurdu masmavi gökler, uçsuz bucaksız çayırlar, ormanlar ve yollardı. Yaprakları bazen trakya'da bir çeltik tarlasına, bazen iç anadolu'da bozkırlara, bazen karadeniz'de yemyeşil ormanlara, bazen sınır boylarında çatısız kerpiç evlere dökülürdü. Ben yapraklar boyu uçardım. Rüzgar yönlere savurdukça gülüşürdük.
Gece vakitlerinde yıldızları sayardık, lacivert bir kubbe üstümüzde, gümüş parıltılarla takımyıldızlar ve biz.
Şimdi göğümüz kalmadı uçacak. Çınarın kökleri toprağa değince toprağı seven kökler yeraltı şehirlerince yol buldu kendine.
Kanatlarıma yön gösteren yapraklar yere dökülünce ayaklarım da yeryüzünü buldu. Altındaki toprağı ve yüzüne değen rüzgarı sevmedi ruhum. Özgürlük bir histi ve duyarsızlaştı. Yaşamın adı kaldı, kendi bitti..
Sayfalar
3 Kasım 2015 Salı
iki özgür kuş
Biz babamla bulutlara bakardık gündüzleri.
Trakya'nın sınır köylerinden bordo arabamızla ayçiçek tarlalarını, çeltik boylarını hızla arkamızda bırakarak asfaltı aşınmış yollardan bulutlar boyu uçardık. Uzun marlbora dumanından nefessiz içeriye, camdan uçsuz bucaksız tarlaların ve sapsarı güneşin kokusu dolardı ve yunan şarkıları taşardı dışarı.
Ben ayçiçek tarlalarını çok severim, hele ağırlıklarından boyunları bükük güneşe bile dönemedikleri zaman.
Güneş boyu tarlaların içinden ilerlerdik babamla, rotasız, haritasız, kanatlarında rüzgarı hissederek ilk kez uçan iki kuş kadar özgür. Bulutlar hep beyaz, gökyüzü hep mavi. Sonra bir kanal boyunda durup soluklanırdık. Babam da ben de tek kelime etmezdik. Yollar, müzik, gökyüzü ve bir de babamın güneşten esmer elleriyle birini söndürüp diğerini yaktığı uzun marlborası. Zaman zaman birkaç ördek sesi çeltik tarlalarının içindeki uğultuyu bastırırcasına yükselir, sonra susardı.
İleride sınır köylerinin üzerindeki gün çizgisi kızıla dönmeye başlayınca yeniden yollara düşerdik. Kaygan asfaltta başka köy yollarından eve dönüş.
Özgür bir kuşu elleriyle göğe salan babam ve yine yeniden kanatlarına rüzgarı alıp geri dönen ben. Biz iki kuş uçsuz bucaksız tarlalar, kanallar, köyler, sınırlar boyu uçtuk babamla. Bulutlar hep beyazdı, gök hep maviydi ve sarı sıcak bir güneş vardı maviliklerin içinde.
Yunan köyünde içilen kahvenin tadı ve yüzüme vuran yaz sıcağı, sessizlik ve boğucu uzun marlbora kokusu. Babamın esmerliği.
Trakya'nın sınır köylerinden bordo arabamızla ayçiçek tarlalarını, çeltik boylarını hızla arkamızda bırakarak asfaltı aşınmış yollardan bulutlar boyu uçardık. Uzun marlbora dumanından nefessiz içeriye, camdan uçsuz bucaksız tarlaların ve sapsarı güneşin kokusu dolardı ve yunan şarkıları taşardı dışarı.
Ben ayçiçek tarlalarını çok severim, hele ağırlıklarından boyunları bükük güneşe bile dönemedikleri zaman.
Güneş boyu tarlaların içinden ilerlerdik babamla, rotasız, haritasız, kanatlarında rüzgarı hissederek ilk kez uçan iki kuş kadar özgür. Bulutlar hep beyaz, gökyüzü hep mavi. Sonra bir kanal boyunda durup soluklanırdık. Babam da ben de tek kelime etmezdik. Yollar, müzik, gökyüzü ve bir de babamın güneşten esmer elleriyle birini söndürüp diğerini yaktığı uzun marlborası. Zaman zaman birkaç ördek sesi çeltik tarlalarının içindeki uğultuyu bastırırcasına yükselir, sonra susardı.
İleride sınır köylerinin üzerindeki gün çizgisi kızıla dönmeye başlayınca yeniden yollara düşerdik. Kaygan asfaltta başka köy yollarından eve dönüş.
Özgür bir kuşu elleriyle göğe salan babam ve yine yeniden kanatlarına rüzgarı alıp geri dönen ben. Biz iki kuş uçsuz bucaksız tarlalar, kanallar, köyler, sınırlar boyu uçtuk babamla. Bulutlar hep beyazdı, gök hep maviydi ve sarı sıcak bir güneş vardı maviliklerin içinde.
Yunan köyünde içilen kahvenin tadı ve yüzüme vuran yaz sıcağı, sessizlik ve boğucu uzun marlbora kokusu. Babamın esmerliği.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)