babam 65 yaşında, 38 yıllık memurdur.
20 yıl evinden uzak, şırnak'tan kırıkkale'ye ağrı'dan edirne'ye memleketi bir ucundan diğer ucuna gezdikten sonra artvin'den emekli olup eve döneli daha ilk ayını bile doldurmadı.
babam yumuşak huylu, sakin bir adamdır; sesini yükselttiği, kavga ettiği, birinin işine karıştığı, müdahale ettiği, kısıtlar yasaklar koyduğu olduysa bile hafızamda siliktir. uyumlu bir insandır diyemem, koskoca 20 yılı uzaklarda yapayalnız geçirmek onu biraz yabani yapmıştır, uyumsuzluğu bence bundandır. zeki bir adamdır, çabuk kavrar, hızlı tepki verir, komik espriler yapar, baba esprilerinden itinayla kaçınır. iyi niyetlidir, herkesi kendi gibi sandığından zekasına rağmen saftır da azıcık. parası varken cömerttir, hesap yapmayı bilmez de sevmez de, bu yüzden etrafında her daim yemeyi içmeyi seven insanlar olur, ama babam yanlışı hoş görmez, kötü niyeti sezerse sessizce uzaklaşır, yaşar usta gibi dönüp de arkasına bakmaz bile.
her akşam rakısını içer, günde en aşağı 2 paket marlborosını da; şu göğsünde tek göz cebi olan çizgili ve yakalı tişörtlerinin cebinde taşır sigarasını ve paralarını, cebin derinliklerinde bazen de bir kürdan olur sanki çok yemek yermiş gibi. son zamanlarda bir de peçete eklendi cebine, yaşlanan gözlerinin yaşını silmek için kullandığı bir paket mendil. çoğu akşam eve gelirken siyah poşette gazete kağıdına sarılı yeni rakı'yı da sallar elinde, eskiden çikolata da olurdu içinde ben çok ufak iken.