
öyle bir insansız sessizlik var ki sanıyorum zaman durdu, dünya artık dönmüyor ve burada, bu şehrin bu sokaklarında yalnızca bir hafif rüzgar, bir şarkı söyleyen kuşlar, bir de ben varım. eski, uzun, yemyeşil ağaçların ortasında uzayıp gidiyor yol, bir patikadan az geniş. bomboş etraf, çıt çıkmıyor: huzurlu bir sessizlik.

gittiğim yerin adı vysehrad. burası çıldırmış turist kalabalığından çok uzak, bir o kadar
da güzel bir kale. ulaşım metroyla vysehrad durağından veya merkezden 3, 7, 17, 18, 21 ve 24 numaralı tramvaylarla sağlanabilir. kalenin girişi ücretsiz. içinde rengarenk kapılarıyla törenlere sahiplik eden bir katedral, parklar, anıtlar, mezarlar, surlardan şehir manzarası, heykeller, yürüyüş yolları her şey var. yemyeşil, tertemiz, dik bayırlı, uzun merdivenlerle dolu, kocaman ama kocaman bi yer olduğunu söylemiş miydim? birkaç saatte çıkmanız pek mümkün değil, iyisi mi pikniğe gider gibi gidin siz buraya, içinde birkaç tane kafe de var tabi dilerseniz.
söylentilere göre burası dik kayalıkların üzerine taa 8. yy'da inşa edilmiş, lakin son halini bulması 17. yy'ı

bulmuş. ee kaleyse kale, her yer kale dolu değil mi diyorsanız, kaleyi özel yapan bir şey söyleyeceğim: charles köprüsü heykelleri! yukarılardan inerken brick gate'in hemen dibindeki gorlice girişi 60 kron olan bir sergi alanı. bu alana ulaşmak için daracık, karanlık, rutubetli mahzen koridorlarından yürümeniz gerekiyor. kendi kendinize yapacağınız iş değil tabi,yanılmıyorsam saatte bir kalabalık toplaştıkça, elinde ışığı önden önden yürüyen rehber bu karanlık koridorlardan loş bir galeriye götürüyor sizi. ben saati gelen grubu birkaç dakikayla kaçırmış bulundum, bileti aldığım kadın koşun yetişirsiniz dedi ağır demir kapıyı kocaman bir anahtarla açıp beni karanlığın içine doğru iterken, allahım belki yalnızca 15-20 metre önümdelerdi ama öyle karanlıktı ki içerisi adımlarım toprak zeminde güm güm ses çıkarıyordu koşarken ama ben hiçbir şey göremiyordum, müthiş korkmuştum elbet.
galeride charles köprüsü üzerinde bulunan tüm heykellerin asılları sergileniyor. sahte olanlarını gün ışığında prag manzarasında görmek "ha güzelmiş" demek başka, kanlı canlı bu yarı karanlık, serin, ürkütücü mahzende görmek bir başka. şiddetle tavsiye ediyorum.
kaleden çıktıktan sonra civarda kısa bir yürüyüş yapmayı unutmayın, şehrin kalabalığından uzak sessiz sokaklar, ucuz minik kafeler, belki daha önce bahsettiğim zizkov'daki meşhur apple strudelciye doğru da gidersiniz, ancaak memleket şartları çetin, yollar uzun; yorulacağınızın garantisi ise benim :)