Sayfalar

30 Haziran 2013 Pazar

yollar, evren, avrupa ve bir özgür kuş.

yollara düşmeyi ne kadar severim bilirsiniz. tren olur, otobüs olur, uçak olur, tardis olur.. yeter ki beni bir yerden alıp başka bir yere götürecek bir şey olsun.
erken alınan biletler ve ben, ayrılmaz ikiliyiz. ama ucuz bileti buldum, aldım, çantamı da topladım hadi bana eyvallah olmuyor, plan-program lazım. oysa her zaman ne kadar da isterim ilk uçağa atlayıp hiç ama hiçbir şey düşünmeden bir yerlere gidebilmeyi..

ve ben işte belki de hayatımda ilk defa plansız bir seyahate çıkıyorum.

haftalar boyu kafam taksim'de, gezi'de, ankara'da, tunceli'de, arkadaşlarımda, poliste, ölen iyi insanlarda, yaralananlarda, tayyip'te, haksızlıklarda, şiddette iken yolculuğumun yaklaştığının hayal meyal farkındayım zaten.
gitmeden 2 gün önce birkaç blog okuyup, tren-otobüs biletlerine göz atıp, lonely planetten birkaç rehber indirip (işe yaramaz pis lonely planet!), 8 saat kala çantamı topluyorum. kafam rahat, sanırsınız istanbul'dan kalkıp izmit'e gidicem harem'den. uçuşuma 5 saat kala uyanıyorum. cüzdanım ve pasaportum çantamda, güneş gözlüğü, fotoğraf makinesi tamam, akbilimi de almışım. o halde bavulumu alıp çekip gidebilirim. kuşlar gibi hafif hissediyorum, havaalanından şehir merkezine nasıl giderim, hostelimi nasıl bulurum falan diye bile düşünmüyorum. havaalanına gitmeden oturup bir kahve içiyorum şişhanede, hava durumuna bakıyorum, twitter facebook derken, havataş'tayım, bir an sonra check-in'imi yapmış kapıma doğru ilerliyorum.

tüm koltuklar dolu. normalde böyle bir durumda yanıma uçaktaki en şişman kişi çocuğuyla oturmuş olur ve bütün yolculuk boyunca ağlarken, üzerime kırıntı ve tükürük saçar. ama ben öyle rahat, öyle pozitif bir ruh hali içindeyim ki, tüm evren buna olumlu yanıt veriyor gibi: yanıma dar siyah takım elbisesinin içinde 30'lu yaşlarının başında esmer, yakışıklı bir adam oturuyor. 1470 km ve 2 buçuk saatlik yolculuğumuz boyunca tatlı tatlı sohbet ediyoruz, biralarımızı tokuşturup yemeğimizi yiyoruz, kahvemizi içip tatlılarımızı kaşıklıyoruz.

uçağım yemyeşil dağların içindeki minik düzlüğe iniyor. shuttle'a yürürken tatlı, sıcak bir rüzgar yüzüme değiyor. küçücük mozart airport'a o saatte inen tek uçak bizimkisi, pasaport sırası hızlıca akıyor ve birkaç dakika sonra şehir merkezine giden 2 numaralı otobüsteyim.

sıcak, havada asılı duruyor. ve ben simsiyah kıyafetlerim içinde sıcak terler dökerken bile duran havaya yükselecek kadar hafifim. masmavi gökyüzünde rüzgarı kanatlarına almış uçan bir kuş kadar hafif ve özgür. hoşgeldim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder